31 Ocak 2014 Cuma

BASIN AÇIKLAMASI




Nihat Behram, Sedat Selim Ay’a işkenceci dediği için yargılanacak

Yurt Gazetesi’ndeki “AK Terfi dedikleri bu olmalı” başlıklı yazısı nedeniyle Nihat Behram hakkında dava açıldı. Behram’ın, Terörle Mücadeleden Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Sedat Selim Ay’dan “işkenceci ve tecavüzcü” diye söz etmesi savcılık iddianamesinde “ağır hakaret ” diye nitelendirildi. Basın yoluyla işlenen hakaret davaları 2 yıldan 8 yıla dek ceza öngörüyor. Davanın ilk duruşması 4 Şubat saat 10.30 da, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
Behram hakkında bir dava da, ODTÜ ormanından yol geçirme gerekçesiyle ağaçların kesilmesini eleştirdiği yazısında Melih Gökçek’e “yolsuzluk şampiyonu” dediği için geçtiğimiz ay açılmıştı.

Sanatçıları, yazar ve gazetecileri, 4 Şubat Salı günü saat 10.30’da İstanbul 2.Asliye Ceza Mahkemesindeki duruşmayı izlemeye gelerek yazar arkadaşımıza destek olmaya çağırıyoruz.

Sanatçılar Girişimi özgür düşünce düşmanlığının karşısında olmaya devam edecektir.

Sanatçılar Girişimi




Behram dava konusu olan ‘suçlamayla’ ilgili ‘hakaret etmedim, gerçeği dillendirdim’ diyerek şu açıklamayı yaptı: “Yurt Gazetesindeki köşemde yazdığım ‘AK Terfi’ dedikleri bu olmalı’ başlıklı yazımda geçen ‘İşkenceci ve tecavüzcü olduğu kanıtlanmış Polis Sedat Selim Ay İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığına terfi ettirildi’ cümlesinin ‘ağır hakaret içerdiği’ iddiasıyla savcılık hakkımda kamu davası açtı. Sedat Selim Ay’ın şeflerinden biri olduğu ve ‘Tim3’ diye bilinen sorgu ekibinin yaptığı işkence ve insanlık dışı zulümleri dünyada duymayan kaldı mı? Başta Sedat Selim Ay, bu polisler hakkında sayısız suç duyurusu var. Yargılandılar. Mahkemece 14 ay hapis 3 ay meslekten men cezası çıktı. Heyetteki, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi Hakim Mehmet Uysal, ‘eksik ceza verildi’ diye bu karara şerh koyup, ‘Sanık polislerin işkence ile kanıt elde etmeyi bir yöntem olarak benimsediklerini’ belirtmişti. Yargıtay aynı gerekçeyle, yani ‘az ceza verilmiş’ diyerek dosyayı tekrar mahkemeye yolladı. İşte bu arada olan oldu: dava zaman aşımına uğrayıp düştü. Yani: S. Selim Ay ve işkenceci polisler hakkında hüküm kesinleşip sabıkaya işlenemedi! Bu noktadan sonraki sürece gelince: Av. Ercan Kanar davayı AİHM’e taşıdı. Dava AİHM’de görüldü ve AİHM Türkiye’yi ‘İnsan hakları sözleşmesinin işkenceye ilişkin 3. maddesine uymamaktan’ mahkûm etti. İşe bak: işkenceyi yapan Sedat Selim Ay, mahkûm olan Türkiye! Üstelik Türkiye’nin bu mahkûmiyeti, Sedat Selim Ay’ın sebep olduğu ilk mahkûmiyet de değil. Türk mahkemelerinde beraat ettiği 1996 da gözaltındayken Ali Haydar Saygılı’ya işkence yapıldığına ilişkin bir başka dava nedeniyle de S.Selim Ay yüzünden AİHM Türkiye’yi ‘işkence yasağını ihlal’den mahkûm etmişti. Türkiye mahkemeleri için de bağlayıcı olan AİHM kararları çok açık: ‘İşkence suçunda etkili soruşturma yürütülmeli; dava süresince işkence sanıkları görevden alınmalı; dava kısa sürede bitmeli; dava zaman aşımına tabi tutulmamalı; ceza ertelenmemeli; affa uğratılmamalı; ceza çıkınca, işkenceci meslekten ihraç edilmeli’Ne yazık ki Türkiye bu maddeleri ihlâlden defalarca mahkûm oldu! AİHM kararlarına uymadan AB ile uyum sağlama ihtimali var mı? Nasıl uyum sağlayacaksın? AİHM’de işkence davası nedeniyle mahkûmiyetine sebep olan polisi terfi ettirerek mi? İşkence davalarını zaman aşımına uğratıp düşürerek mi? ‘Polisimi yedirmem’ diyerek mi? Ülkenin sorunlarını yazan gazetecileri, aydınları susturmaya çalışarak mı? AHİM’de ülkemizin “işkenceci” diye mahkum edilmesine neden olmuş birine “işkenceci” dediğim için yargılanıyor olmamı kabullenemiyorum. İnsanlığın da kabullenebileceğini sanmıyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.